1 Aralık 2024 Pazar

Phobia...

 Merhaba defter.

Artık bir şeylerin geldiğini hissedebiliyorum. Bu ay 3 oldu bayılmalarım. Kaç kez elim kolum uyuştu hatırlamıyorum bile.

Süre uzuyor. 

Hasar artıyor.

Ve artık haber vermeden geliyor...

Hazırlanamıyorum, tedbirsiz yakalanıyorum.

Yer, zaman, hal fark da etmiyor artık.

Korkuyorum da...

Olmayacak bir zamanda gelirse yine diye...

Bu kez kontrol edemem diyorum. Bu kez, son kez olur biliyorum. 

Kendimden değil, diğerlerinden korkuyorum. Bana bir şey olursa diye değil, başkasına bir şey olursa benim yüzümden diye korkuyorum.

Ve, kalan ne eder onu bilmiyorum. 

Bilmiyorum, bilemiyorum...

Ama artık korkuyorum...

26 Ekim 2024 Cumartesi

No room for 'kelebeks'

Merhaba defter,

Yine ben. Ama yeni değil yeniden, ben.

Yılmışlığın gölgesinde, gümüşten bir ay gibi parlayan umudumla, yaşama sevincimle ben...

Yine yorgun ama yarından umutlu. Amma bugünü hala yaşayamayan ben.

Sence ne yapmalı?

Geçmişe takılı değilim bilirsin. Mabel'in de dediği gibi "ölürdün unutmasan"...

Ama ders alayım derken çok mu abarttım güven işini...

Güvenemediğim ben miyim? İnsannlar mı? Ya da güven olayı kocaman bir balon mu?

Şimdilerde baktığımda, deneyimlediğm her şey o kadar kolay ki anlatamam. 

Çok sıkıldım be defter, insanlardan, yaşananlardan, bazı şeyleri yaşanabilir sananlardan...

Rakı şişede durduğu gibi durmuyor net. 

İyi de insan olduğu gibi oluyor mu?

Saçma sapan hırslarına yenik düşüyor, zira.

Yalan yok. Dimdik duruyorum, yaptıklarımın arkasında. 

Yalan yok dimdik duruyorum sevgimin arkasında, hayat artık beni sevmese de...

Yalan yok, ben beni kaybetmiyorum ne olursa olsun...

Yalan yok, umrumda değil de dünya ki o haricinde...

Söyleyemem, kim olduğunu, ne olduğumu...

Söz ne defter; 

Sen, ben ya da biz. Biz, biz bizeyken biziz... Kafamdaki tüm seslere rağmen, olduğum değil benden beklenen ya da insanların hayal ettiği ben olmaya bir adım daha...

Korkma! öldürdüm tüm o kelebekleri, ruhumla birlikte...

13 Mayıs 2024 Pazartesi

İçimden Geldi (VII)

Gecenin ayazı delerken ruha çare bedenini,
Günahlarının esaretiydi kınayan biçare bendini,

Kendini çok kere kandıran Can, söyle yalana değdi mi,

Nefsi sınayan aklın mı yoksa gecenin matemi miydi?


Tek tabanca saçmalarken saçmalara yem olursun,

Bir kez de olsa bırak artık kederin orada dura dursun,

Bab-ı alinin sahte yüzüne dargın sersefil bakarken,

45lik plak gibi 35te yolun yarısında yorulursun.


Bugünde de dünün gibi 24lük sebepsiz kaygın,

Yarının amansız seherinde gözlerin daim yorgun,

Sorgun bitmedi ki ruhun bedeni bir kez sarsın,

Gözlerinde damla yaş, bugünde var yarın yoksun.


Gözlerin buğusundadır belki de nedeni heyhatın,

Yağmalanmış kalbinin ruha yansıması hiçe tavrın,

Anlayan da olmaz ya olmayacaktır ilelebete değin,

Aşka dair bildiğin her yalandı belki sinende yaktığın.


Yanan zira gençliğin değil ruhundur böyle biline,

Tertemiz hayallerine kasteden her nefis veçhile,

Kalbini kıran her an için milyon nefes kesile,

Hantal kalan duygularına ket de vursan nafile.


İçinden geldi bilirim bunlar şahsa değil,

Değil de şahsın kimdir, nedir be oğul,

İyi olmak bugün beş par' etmez bilesin,

Bu yoktan hayatta sadece kendine süjesin. 


Bugün biraz üşüdün de sorun soğuk değil,

Bir kez olsun hayatın getirisine karşın eğil,

Bilirim, bir buse bir dem bir sen ömre değin,

Bir de sen vardın hani tüm dünyaya sefir.


İçinde kelebekler vardı hani bir zamanlar çoşan,

Her kanat çırpışı içinde yâra amansız yara katan,

Belki de sadece sendin yok yere yarına umut satan,

Şimdi kendi başına kaldı kajmeran, dudaklarında mutluluk...

26 Mart 2024 Salı

Gerekliden...

 Merhaba defter,

Bugün yine kendimce kararlar aldım. Sonra saldım. Sonra yeniden aldım.

Özellikle de o aydınlanmanın verdiği gazla ve ufkun genişlemesi vasıtasıyla aldığım kararları tek bir bünyede topladım.

Uzun zamandır; iyi insan olayım, insanlar hakkımda kötü düşünmesin, insan kaybetmektense para kaybetmeyi yeğlerim (Ford'dan çaldım) gibi saçma sapan fikirlerle doldum taştım.

Evet doldum hatta taştım. Çünkü ben böyle düşünüp, böyle yaşadıkça çok başka, mana, tavır, düşünce vs.lerle karşılaştım. Yetmedi bir de savaştım...

Salakmışım...

O devirler geçeli bire bin olmuş. Saatler, çoğu fazla geçmiş. O güzel insanlar artık neye bindiyseler artık yoklar...

Şimdi bana iki seçenek kalıyor bu hayata tutunabilmek için: ya duygularımı dinleyip yok olur giderim ya da koruma kalkanlarımı kaldırır ezanla başlayanı selayla bitiririm...

Üçüncü bir seçenek var diye bana yakarışını duyuyor gibiyim defter... Ama artık o şıklar... "D" bence hepsi de yanlış...

Ruhumu gösterdim yemeye çalıştılar, kalbimi gösterdim hiçe saydılar... 

Now, it's my turn...

O ruhsuz o.ç. artık hüküm sürecek olan... 

Junkie mode is became active...

Hayırlara vesile ola...

17 Mart 2024 Pazar

Kelebeğin kanadında aydınlanma...

Yıllar önce yazdıklarımı okudum az önce... Evet hem de hepsini. Yetmedi bir de açtım yaptığım şarkıları dinledim... Kimini bir kere kimini binden de öte...

Sonra baktım ki, kaç şarkı geçmiş fonda bense bakakalmışım şehrin titrek ışıklarına...

İçimde bir sıkıntı var diyordum bir kaç gündür. Dedim ki, umarım hayır ola...

Adını çok şey sanmıştım aslında; depresyon, umutsuzluk, yalnızlık, melankoli... Liste uzayıp gidiyor ve ben kendimce bu isimlerden birini yapıştırmaya çalışıyordum üzerime... Ayna karşısındaki ergen gibi.

Ama şimdi çok net her şey zihnimde, ruhumda, kalbimde ve benliğimde... Çok korktum başta ki, sanırım bu yüzden kendime bir türlü anlatamadım bunu... Belki de bu yüzden bir takım kalıplara sokmaya çalıştım durumumu... Aslında mevzu basitmiş yahu. 

Özetle defterciğim;

Bir an gelir de, bir şeylerin aydınlanmasını yaşarsın. Ama bir anda oluverir. Kendiliğinden. Acıtabilir ki genelde acıtır da... Ama kimi zaman baştan, kimi zaman sonradan... Kimi zaman da her türlüsünden işte... Ne yani? Kelebeğe dönüşürken tırtılın canı yanmıyor mu sanıyorsun..?

Ben de aslında sevilmeye, sayılmaya, değer verilmeye ya da anlaşılmaya uygun biri olmadığımı ve asla da olmayacağımı anladım. İnsan sevmeye çalışsam da olmadığını gördüm. Zira, ya yanlış anlarlar ya da kullanmaya çalışırlar. Kimsede saf sevgi ya da saygı yokmuş. Sago'nun da dediği gibi, arkadaşlıklar bile en az bir çıkara dayalı.

35'imde vakıf olabildim ama olsun be, kelebeğin ömrü kadar ömrüm var mı bilmesem de kanatlarım var artık benim... Belki uçar belki düşerim... Belki çıtaları, zirveleri aşar, belki de çakılırım arzın merkezine kadar... 

Ama anladım defter kaygılanma; 

Bunun adı melankoli değil, aydınlanma...


(BURSA, 2024)


5 Mart 2024 Salı

İçimden Geldi (VI)

 Sigaranın dumanına köle etmiş beni

Kurtuluşun ışığıydı homie motherfucka junkie

Aslında saklamışım sırça köşkümde seni

Çok kere yok yere yarıp geçmiştim hani


Holocoust un nezdinde nara atar haramiler

Sen Titanik olsan da bir gün batar tüm gemiler

Fırtınada liman arar bohçandaki aç fareler

Fersah fersah batar umut bir yudum güneş bekler


Güneş değil bir hoş sohbet belki içini ısıtan

Islanan hayallerin yağmur altında huzur arar

Kaç kervan geçti ama kapanmadı yaran

Şifasıysa rapin imiş böyle buyurdu yaradan

12 Haziran 2023 Pazartesi

10 koca, 4 minnacık yıl...

 selam defter...

10 yıldır konuşmamışız...

10 yıldır biz, bize hasret kalmışız...

Mutluluk da ıslatmış gözlerimizi, hüzün de...

En son da kırıklar ağrıtmış içimizi, kalbimizi, benliğimizi... 

Kırıklar cam misali kesmiş her yerimizi, bir şah damarımız kalmış o da minnacık bir oğlana emanet...

Hayatımızın en yüce, en minik, en temiz, en kirli, en tatlı, en acı, en cana yakın, en can yakan oğlanına hem de...

Hayat değişmiş, çevremiz değişmiş, çevremizdekiler değişmiş, biz değişmişiz...

Ama bazı şeyler yine sabit kalmış... Hayallerimiz ve hayatlarımız gibi...

Heyhat..!

Önceleri merakla beklediğim, özlemle istediğim her şeyden caymışız be defter...

Olsun, Göktürk'ümün canı sağ olsun...

O'nun saçının teline canımı verecek kadar olmuşum... Bilirsin nasıl da severim hayatı, yaşamayı, yaşatmayı...

O'nun kokusuna, tenine, bakışına, gözünün yaşına, gülüşüne... Kısacası tek bir lafına yakarım bu dünyayı... Çıra diye de kendimi kullanırım ki bilirsin, yaparım...

Dedim ya çevreler değişmiş, çevremdeki çehreler değişmiş...

İnsanlar yok yere gitmiş ya da gönderilmiş...

İnan ihtiyacım yok be defter... Bana, ben yeter... Can da yeter Junkie de yeter...

Bırak millet Hakkı Can Yaldız'ı görsün...

Sorsan, götü kalkık olan benim... 

Ben hep aynıyım be defter...

Hala korkak, hala eksik, hala güçsüz, hala zayıf, hala zaaflı ve hala YORGUN..!

Dışarıdan bakınca nasıl da atarlı, dimdik, ulaşılmaz görünüyorum değil mi..?

Göz pınarlarım kurumamış ama ya hak! Benden ve senden başkası göremez o yaşları...

Bir tek biz. Ben babayım. Oğul babası. Ben zayıf olamam. Dimdik durmalıyım. Yoruldum evet ama durmalıyım...

Sevenim yok, bilirim. Belki bir gün, ama bir gün burada olduğum ya da olmadığım bir gün... 

Elbet bir gün... Oğlum sever anlar bizi be defter... Büyüyüp okumaya başladığında belki bunları da okur da, "babam sağlam ama içinde çürük adammış" der... 

O'nun sevgisi dünyalara bedel be defter...

Belki o gün merhamet eder... Bana ya da o soğuk mermer taşa... Olursa tabi...

O sert, serseri, bıçkın, kuralcı, kendine yıkılmaz kale gibi davranan içinde nasıl da üzgün, kırgın, yalnız bir çocuk olduğunu anlar be defter...

Elimden geleni yapsam da ona iyi bir baba olamadım... İstedim... Ama olamadım... 

Ama biliyor musun defter? O'ndan başka kimsem yok... Olmasın da razıyım... O olsun, oğlum olsun da gerisi hava-civa...

O minicik elleriyle parmağına ilk sarılışını unutamam asla... Ya da ilk kez baba diye ağlayışını...

Canı yandığında bana koşmasını... Korktuğunda bana sarılışını... O da biliyordur di mi? Babasına sarıldığında O'na hiç bir şeyin zarar veremeyeceğini... Dünya yansa babasının onu koruyacağını..?

Tam da hayatımın yarısında 17'imde hayattan vazgeçmişken, bebek Elifnaz tutmuştu beni hayatta... 

Gerçi şimdi o da yok da, artık Göktürk'üm var... Ne olursa olsun, O'nun için ayaktayım... O'nun için hayattayım... 

Bana bi'şey olmaz, bir tek oğlum olsun yeter...  

(Prussias' City, 2023)