21 Haziran 2012 Perşembe

Deklarasyon..!

nasıl? dışarıdan bakılınca yeterince saf gelebiliyo muyum gözünüze? o gözler ki, at gözlüğüyle çerçevelenmiş, bir kaç pikselle dünyaya bakmaya çalışan... 

ya da ne düşünüyosunuz acaba, hayal alemlerinizde?  şöyle mi:
"bugün de yedik can'ı !" ya da "alttan alttan nasıl da laf vuruyoruz, hahaha" gibilerinden, nidasal edalar da mevcut mu?

cidden merak ediyorum. her şey bu kadar mı basit? bu denli dünyevi mi?

bunca şeye sessiz kaldım diye, nedendir bu ayak oyunları? acaba "ayak" oyunlarını, "akıl" oyunuyla karıştırmanızdan mı?

bilmek lazım gelir ki, yukarda bahsettiğim farkı anlayamamak tamamen cehaletle ilgilidir. yine de sesimi çıkarmıyorum, siz gibilere karşı... zira "cehalete, metanet gösterecek medeni cesarete sahiplik, ailevi geleneğimizdir."

ya da tarihten de mi ders alamazsın ademoğlu? benim tarihim ne ola ki ders alasın tamam da, sessiz atın çiftesi de pek olur be birader ya...

biliyorum sevenimden çok, sevmeyenim var etrafımda. bu sevmeyenlerin de bir tamamı da, yüzüme gülmeye devam ediyo ya, ne diyeyim; allah selamet versin...

tamam, kabul ediyorum. açıklarımı asla saklamıyorum. ama inatla bunları kullanmaya çalışmak niye? getirisi neyse bilmek istiyorum sadece... şan ya da şöhret filan mı sahibiyim? ya da bir kaç kız ya da erkek sizi daha mı çok sevecek? cebinize bir kaç balya mı girecek? tüm dünya size mi biyad edecek?

bunların herhangi biri umrumda mı acaba? alın hepsi sizin olsun da, sadece huzurumla bırakın beni bir başıma...

kim olduğunuzu, ne yaptığınızı biliyorum da, neden-sonuç bağını kuramıyorum bir türlü... üzülüyorum da bi yandan... "neden insanlar böyle saçma sapan yollar seçerler?"diyorum kendi kendime, sonra "çiğ süt emdiğimiz" geliyo aklıma...

sabrediyorum, sırlarımı paylaşıyorum, daha da samimi olmaya çalışıyorum ki; belki olur da, "dank" eder ve düzelirler diyorum... ama inadına yapar gibi aksi emareler göstermeye çalışıyosunuz, neden?

en çok da, değer verdiğim insanların bunları yapması canımı yakıyo ya ayrı konu... üzerimden prim yapmak suretiyle çıktığınız tepelerde ne kadar ayakta kalabileceksiniz, hep beraber bakıp görelim... deneyen hatta kendince başaranlar şimdi nerdeler? bilmez misiniz, hak etmeden elde ettiğiniz şeyler fazlasıyla bir şeyler götürürler sizden...

neyse abi, bakın dalganıza işte... er ya da geç yüzleşirsiniz yaptıklarınızla... bir çoğunuza bunu ben bizzat sağlarım da sıkıntı yok... bunu yapamayacağımı düşünenler varsa da, en başından "hakkım helal olamaz size" bunu bilseniz bile yeter desem de, zaten az buçuk bu tür kaygılarınız olsa, tüm bu tip ucuz uğraşlar içine girmezdiniz...

bugünlerde başarılarınızı kutlamaya devam edin... benden çok şey çaldınız, sevgi ve saygı da dahil... dediğim gibi; "eğer varsa yenen hakkımız, mahşere değin, esen kalınız..." en kötü ihtimalle o gün yüz yüze geleceğiz...

illa ki...

selametle... 

17 Haziran 2012 Pazar

Doğmamış Aşka Mektuplar... (II)

Şişenin dibinde kalan son duble rakı gibiydik...
Sen ve ben...
İkimizin de canı çekiyordu, deli gibi...
Lâkin;
Takati yoktu, bir yudum almaya kimsenin...
Anla işte...