hadi bana yaşamak için bi neden söyleyin..? aile mi..? amaçlar mı..? dostlar mı..? hedefler mi..?
ya ben tüm bunlardan vazgeçebildiysem..?
ve sen...
tüm bunları algılamak yerine, gidip bir başkasını seçebildiysen..?
hayat denen yalanı kucaklamak yerine, ben acımla oturup gecelerce, yıllarca, kadehlerce ve ömürlerce bekleyip ağlamayı seçtiysem...?
değip değmemek bi yana dursun da, ya ben canlı canlı toprağa girebilmeyi seçtiysem..?
bana gelip gelmemen umrum dışıysa ve ben sadece hayalinle yaşamayı, uzun lafın kısası;
ben,
seni sevmeyi,
sevdiysem..?
kim olduğun ya da ne olduğunla ilgilenmeyip, gözlerinin gülüşüne bir ömrü feda etmeyi seçtiysem..?
ve her şeyden önemlisi;
ben sana rağmen seni sevmeyi seçtiysem...
ve sen de gidip bir başkasını seçtiysen,
ladese binaen...
hadi varsa hala yüzün,
bana yaşamak için bir sebep ver... nahüzün...
hadi bana kestane şekeri dahi yiyememeyi anlat,
eğer varsa gücün..?
hadi beni vazgeçirsene,
tatlı ve huzur dolu yüzünden ölümün..?
23 Mart 2012 Cuma
7 Mart 2012 Çarşamba
siz insanlar...
siz insanlar;
aşkı, sevgiyi kafanıza göre şekillendirebileceğiniz oyun hamuru gibi görmeye devam edin!
ama biliyorum ki, bir gün tüm gerçekliği ve çıplaklığıyla yüzünüze tokadı bastığında;
hepiniz beni anlayacaksınız...
fakat; o gün ben çoktan ölmüş olacağım, yazık...
Bir Şizofrenin Otokontrol Denemeleri -II-
merhaba defter,
7 ila 8 mart arasında bir yerlerdeyim şu anda. arafta yine haliyle. uzun zaman sonra yine parçalı bulutlu gözlerim... yağışa meyili fazla.
kendimle başbaşa... bir başıma... bir yanımda meleklerim ağlarken, bir yanımda celladım ellerini sıvazlıyor, yine, yine, ve yine...
elimde bir kaç kalan son umudum da, kum gibi kayarken ellerimden; aklımda bir fırtına, kalbimde kopana binaen ufak bir meltem gibi...
ellerimle yaptığım kalbimin sonsuz hapishanesine son kilit vurulmak üzere... son mührü tam da şakağıma çakmak üzereyken hem de...
şimdi bunu okurken onun kalbinde en ufak bile bir çarpıntı yok biliyo musun..? gerçi okuması da milyonda bir olasılık ya şu aralar... bizimki doğmamış çocuğa mektup bir nevi...
ama dostlarım çok kızıyorlar bana biliyo musun..? haklılar da belki... ama kızamıyorum onlara... bazen sitem edesim geliyor. hatta ettiğim de oluyo ne yalan söyleyeyim...
resmen hayatı kaçırıyorum hem de tam şu an... neler neler bekliyo belki de şu kapıların ardında...
ama yok gücüm be defter. biliyosun beni. nefes almak bile çok büyük sıkıntı zira. titriyorum her nefesi içime çekişimde...
yaşamak bile başlı başına dert kaynağı sanki. derdim küçük emrah edebiyatı değil, nolur beni yanlış anlama. zira yanlış anlayanlar şimdi çoook uzaklarda...
korkuyorum defter. üşüyorum sıcacık yatağımda bile... güçsüz kaldım en çok güçlü olmam gereken zamanda...
hüzünse artık alışılageldik bişey oluyo nedense... ve kendimle savaşıyorum defter biliyo musun..? kıran kırana bir savaş bu... kazananı ve kaybedeni belli olmayan türden... aşk gibi...
"kal gittiğin yerde mutlu ol ya da gel kalbimde tahta sahip ol" diyo bak kenan şu anda... dalga geçer gibi... ya sa sadece hislerime tercüman... bilmiyorum...
bir arkadaşımın dediği gibi belki de gitmek en doğrusu... sesini kesip, kalbini yerin yedi kat dibine gömüp, bu şehri, bu ülkeyi beyninden vurup gitmek en doğrusu...
nereye mi? uzaklara hem de çok uzaklara... dönülemeyecek kadar uzaklara... sen anlarsın, sen bilirsin işte...
ya da şöyle bir yıllığına ölüp de, çevremdekileri görmek istiyorum. onlar beni hissedemeden... görsem kim, ne düşünür acaba..?
"böyle de yaşanır mı?" deme kadim dostum...
zira:
7 ila 8 mart arasında bir yerlerdeyim şu anda. arafta yine haliyle. uzun zaman sonra yine parçalı bulutlu gözlerim... yağışa meyili fazla.
kendimle başbaşa... bir başıma... bir yanımda meleklerim ağlarken, bir yanımda celladım ellerini sıvazlıyor, yine, yine, ve yine...
elimde bir kaç kalan son umudum da, kum gibi kayarken ellerimden; aklımda bir fırtına, kalbimde kopana binaen ufak bir meltem gibi...
ellerimle yaptığım kalbimin sonsuz hapishanesine son kilit vurulmak üzere... son mührü tam da şakağıma çakmak üzereyken hem de...
şimdi bunu okurken onun kalbinde en ufak bile bir çarpıntı yok biliyo musun..? gerçi okuması da milyonda bir olasılık ya şu aralar... bizimki doğmamış çocuğa mektup bir nevi...
ama dostlarım çok kızıyorlar bana biliyo musun..? haklılar da belki... ama kızamıyorum onlara... bazen sitem edesim geliyor. hatta ettiğim de oluyo ne yalan söyleyeyim...
resmen hayatı kaçırıyorum hem de tam şu an... neler neler bekliyo belki de şu kapıların ardında...
ama yok gücüm be defter. biliyosun beni. nefes almak bile çok büyük sıkıntı zira. titriyorum her nefesi içime çekişimde...
yaşamak bile başlı başına dert kaynağı sanki. derdim küçük emrah edebiyatı değil, nolur beni yanlış anlama. zira yanlış anlayanlar şimdi çoook uzaklarda...
korkuyorum defter. üşüyorum sıcacık yatağımda bile... güçsüz kaldım en çok güçlü olmam gereken zamanda...
hüzünse artık alışılageldik bişey oluyo nedense... ve kendimle savaşıyorum defter biliyo musun..? kıran kırana bir savaş bu... kazananı ve kaybedeni belli olmayan türden... aşk gibi...
"kal gittiğin yerde mutlu ol ya da gel kalbimde tahta sahip ol" diyo bak kenan şu anda... dalga geçer gibi... ya sa sadece hislerime tercüman... bilmiyorum...
bir arkadaşımın dediği gibi belki de gitmek en doğrusu... sesini kesip, kalbini yerin yedi kat dibine gömüp, bu şehri, bu ülkeyi beyninden vurup gitmek en doğrusu...
nereye mi? uzaklara hem de çok uzaklara... dönülemeyecek kadar uzaklara... sen anlarsın, sen bilirsin işte...
ya da şöyle bir yıllığına ölüp de, çevremdekileri görmek istiyorum. onlar beni hissedemeden... görsem kim, ne düşünür acaba..?
"böyle de yaşanır mı?" deme kadim dostum...
zira:
Kaydol:
Yorumlar (Atom)