31 Ocak 2012 Salı

a kind of apologize...

I'd never ever think about seeing you sad
Or mad cos of my unfaithful bad
An apology aint enough i sense
I just wanna be with you and nothing else

No matter what it is gonna cost
To you, i can never say goodbye
I swear to god with all my soul 
Since you are my life till the end of the line

(02:30 01/02/2012 Bosnia-Herzigova KONYA)

Doğmamış Aşka Mektuplar... (I)

Yolumu da alırım ben hiç bişey sormadan
Serzeniş yıkım olsa geçer beni kasmadan
Susmadan susamadan ölürsem ben yek
Tepkime bakan olmaz buna bile yok zaman

Mutluluk enikonu hak etmiştim belki de
Çok fazla basit olmaz yazmalı dergide
Silmeli belki de yaşanmışı celsede
Geçmişe takık olma yarına gel bi de

Yarınım umut dolu uğramazsa hüsrana
Bu adamsa mecnun olur arar seni vahada
Geleceğe bakış açım en geniş safhada
Girdin ya hayatıma beni hafife de alma

Ağlama sakın ola çok zaman sana bana
Bakma sen laflara ikimizi yoklama
Ardımızda yara bere belki de çok ama
Boş çene yalan olur bugün biziz patlama

Nisan mayıs bahar ayı içeriği yaz gibi
Neşeme de tek sebep ilhamımsa sen tipi
Yoklama var gibi gönlümün tam dibi
Kurşunun sebep olmaz çekmişsin sen pimi

Mazi birden yalan olur şehveti kalmamış
Binlerce insanımın hesabı da tutmamış
Bana bile uğramaz kahrolası karakış
Sahneme gelen gülü yakar atar alkış

Ama yine var gibi şöhretin etkisi
Düşmanım tepetaklak tanrının hikmeti
Yıllara meydan okur melankoli iblisi
Miğfere çarpar gider kahpe felek sillesi

Disslerin iğnesi yaklaşamazken
Aklımın miğferi bana kalan tek sen
Tekken’e benzer hayat hep savaş sahnesi
Farkıma varamadı kalleşin hilesi

4 Ocak 2012 Çarşamba

Bir Şizofrenin Otokontrol Denemeleri -I-

merhaba defter,

ilk defa sana yazıyorum ben bugün. hep senin sayende duyurdum dertlerimi. ama ilk defa birebir sana anlatıyorum. gerçi acayip de bencillik yapıyorum sanırım. baksana seni hiç dinlemedim... gerçi ben bu bencillik olayını çok yapıyorum galiba. hele bugünlerde... 

bazen o kadar kızıyorum ki kendime hatta amacım hedefimi değil sadece; beni, bendimi bile aştığı kanısına varıyorum çoğu zaman... ama ne fayda... nasıl bi hata yaptıysam, bu neyin cezasıysa, sürünmekten ve insanlara mutluyum taklidi yapmaktan bıktım usandım artık...

ama anladım ki, ben mutluluğu haketmiyorum be, birader... yok, bana uymuyo herhalde... bi oyun filan mı oynasam ben de, şu filmdeki gibi. ya da gerçekten görmüyo muyum, benim için mutluluğun aşkta ya da sevgide olmadığını...

bi kere; ben ömrüm boyunca sevilmedim, ne kadar çok sevsem de... bana hiç aşık olunmadı biliyo musun..? ve ben gerçekten aşk nedir tadamadım... sevgiyi ailemden dostlarımdan öğrendiğim kadarıyla bildim... ama "sevgili" düzeyinde, sevginin sözcük manasını her ne kadar bildiğimi de söylesem, üzerine ihtisas maksadında yazılar, şiirler de karalasam, hiç tatmadım... yaşamadan bilemem zira(!)...

ve sanırım bilemicem de... düşündükçe çıldırmanın eşiğine geliyorum defter... hani, çok denedim be oğlum... çok kişi geldi geçti hayatımdan da, ya akıllarında kalan birini aradılar bende, ya da benleyken akıllarını almasını bekledikleri başkalarını... sorsan, hayatlarında benden başka kimse yoktu... başkalarından başka...

her seferindeyse avutuldum; "seni kaybederler", "sen gibisini bulamazlar", "kralsın, büyüksün, adamsın, vs." ben büyük filan değilim aga, ben büyümek de istemiyorum artık... ben bilmemek istiyorum. ben babaannemin yanında uyumak istiyorum yine... bütün gün atarimle oynayıp, babaannemin "paşa çayı"nı içmek istiyorum tüm gün... "yi, guzum yi bak, yuğsa beşinden govala" (ye kuzum ye bak, yoksa peşinden kovalar => yörük diliyle) diye elinde tereyağlı ekmekle peşimden koşuşturmasını... 

ben çocuk olmak istiyorum tekrar... tuz buz olmamış, tertemiz hayallerle süslü, hiç bir hırs ve ya façayla pisliğe bulanmamış bir kalp... tek derdim amcalarımın bana alma vaadiyle masaj yaptırdıkları tadelle olsun istiyorum... ya da tek korkum babaannemlerin salonunda top oynarken kırdığım florans yüzünden dedemden hiç yemediğim fırçayı yeme korkusunu yaşamak yeniden... tek hayaliminse bmx bisiklet olmasını...

aile kurup, kızım, oğlum ve eşimle huzurlu, böyle mutlu bi hayat filan sürsek... pikniklere filan gitsek mesela böyle; göl kenarında papatyaların içinde filan... HADİ ORDAN!!! kimi kandırıyorum ki ben..? kendimden başka..? hatta var ya, isimleri bile düşündüm lan. kızım: ada, oğlum: doruk... ama annelerinde sıkıntı çıktı gibi ki, gerçi sanırım en önemli ve gerekli nokta da ordaydı... "....seda, sevil, arzu, irem..." bi onun adını koyamadım... 

aman neyse, ne de olsa olmıcak öyle bişey. ve sadece iş hayatım olucak benim... ev hayatımsa; koşu bandım televizyonum, kadehlerim vs. ve ben olucaz... bu gerçekle yaşamaya alışmalıyım kardeşim be... neyse ki dünyanın en tatlı, en akıllı, en minnoş kız kardeşine sahibim... 14 yaş gibi bi farka da bakarsak, kızım gibi zaten...

benim yaşadığım en büyük mutluluk, elifnaz'ın bana içten sarılmasıydı bugüne kadar, bundan sonra da değişmez... 

insanlar hayata belirli amaçlar için gelirler. bense, çevreme yararlı olmaya geldim, kendime değil. ve kariyer yapmak için varım, fark yaratmak bana sadece tüzel hayatta haiz. zor, sancılı, acı bi hayat gibi... ama başta da dediğim gibi kardeşim; alışmak zorundayım... 

sevgi ve saygılarımla...

Hakkı Can Yaldız değil, "sadece Can"

03:03 - 04/01/2012