hani bazen derler ya, en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir diye, öyle bi durum işte son zamanları öğrenciliğin... hayatın da ön izlemesi gibi aslında...
neden mi..?
hayata karşı nerede, nasıl duracağın belli değil... aslında yönün de olmayabiliyor çoğu zaman... ya da vardır birden fazla yolun, ki her biri bi hayale ulaşmaktadır kendince. bıkmışsındır zaman öldürmekten, ama korkutur da geleceğin belirsizliği... kafana göre yaşayıp teoman olasın gelir bazen, bazense o filmlerde gördüğün yalılarda yaşamak, gökdelen tepelerinde ofisler açıp, ağaoğlu gibi garajındaki arabaların sayısını unutmak(!) istersin... ya aşk olacaktır hayatında ya iş... ya dürüst olur herkesin sevgilisi durumuna gelmek istersin ya da şeytan olup en büyük parayı sen kazanırsın... sonra da oturur ütopik hayaller kurmaya başlarsın kendince, her şeyden bir tutam alıp bambaşka yerlerde, bambaşka insanlarla, bambaşka bi hayat düşlersin... aslında en iyisi bu diye kenetlersin kendini de, daha ilk adımda yüzüne gözüne bulaşır iş...
saçma sapan insanları örnek almaya başlarsın sonraları, ne de olsa davulun sesi uzaktan hoş gelir...
bir iki denemeden sonra bakarsın olmuyo, bu sefer vurursun kendini boş vermişliğe... hayatın her şeye rağmen devam ettiğinin farkındasındır, silkelenip kendine gelemezsin zira. istemezsin de zaten; hayal kırıklıkları tüketmiştir artık dimağında kalan son kıvılcımı da...
"ee? ne bok yiyecem ben?" evresi gelmeden de parlamaz o alev asla... aslında ateşi parlatan senin iraden değil de, yumurtanın kapıya sürtünmesi yoluyla yarattığı kıvılcımdır bi yerde... ama o kıvılcım değil ateşe, yanardağa da dönse, çok geçtir artık... kül olanı, tekrar yakmaya yetmez gücü!!!
yeni ufuklar dersin her seferinde, yeni ufuklara açılmalıyım!
yeni umutlara gebedir ya her zaman, o yeni ufuklar... sonucunu bile bile lades dersin, ta ki hevesin kaçana kadar...
sonunda; bir pişmanlık kaplar içini... boşa kürek çekmekle harcadığın zamanı geri alamayacağını bildiğinden, hayatı kaldığın yerden yakalamaya çalışırsın. hatta biraz daha hızlı yaşayıp da, kaybettiğin günlerin telafisini yapmaktır mantıklı gelen başlarda... belki bir gün, belki bir hafta, belki bir ay sürer bu zamanla verilen amansız kovalamaca... yorulur, vazgeçersin artık... derinden hissettirir kendini yaşlılık...
ne yapacağını bilememek, lüzumsuz korkularla boşa harcanan zaman, istediğin halde imkansız sandığın yollara girmemenin verdiği rahatlıkla girdiğin diğer yoldaki başarısızlığın matemini avunma ile geçiştirmeye çalışırken; aslında imkansız sandığın yolun; elde edilecek en temiz, en güzel, en aydınlık yol olacağını öğrenmenle beraber başlarsın içinde kalan son umut kelebeklerini de tek tek ve vahşice katletmeye...
yapılacak belki de en iyi şey; çekip gitmek olacaktır ama içinde seni yakıp kül eden "istediğim şeyi geri alabilir miyim acaba?" sorusunun getirdiği mide yanmasının da önüne geçemezsin hani... tabi, durmadan vücuda uyguladığın, kahve-sigara işkencesinin de katkısı yadsınamaz...
çözüm ne mi..? ben de bilmiyorum açıkcası... şu kelin olmayan ilacı başına boca edememesi olayı gibi... ama bildiğim bir şey varsa; o da iyiye gitmediğidir... eğer tavsiyeleriniz varsa -ki var olacağını hissedebiliyorum- aydınlatın isterim cehaletimi...
tüm bunları nerden mi biliyorum..? P.S.: Gerçek yaşanmışlıklardan alıntıdır. Kaynak için bkz. ben..! :)))
sürç-ü lisan ettiysem eğer, affınıza sığınarak... saygılarımla...
Hakkı Can Yaldız
(26/11/2011 20.36 - Bosna-Hersek/KONYA)
26 Kasım 2011 Cumartesi
16 Kasım 2011 Çarşamba
İçimden Geldi... (III)
Korkmuyorum artık,
Ne geceden, ne karanlıktan.
Korkmuyorum artık,
İliğime kadar işleyen soğuktan.
Biliyorum zira,
Daha da güçlüyüm her ayağa kalktığımda...
Lakin üşümüyorum da,
Hayaline sarılıp uyuduğumdan;
Kokunu hapsetmiş yatağımda,
Zifiri karanlıkta bir başıma...
Ne geceden, ne karanlıktan.
Korkmuyorum artık,
İliğime kadar işleyen soğuktan.
Biliyorum zira,
Daha da güçlüyüm her ayağa kalktığımda...
Lakin üşümüyorum da,
Hayaline sarılıp uyuduğumdan;
Kokunu hapsetmiş yatağımda,
Zifiri karanlıkta bir başıma...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)